Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarının Meşruiyeti ve Denetlenmesi Av. Muhammed Alparslan BUDAK

GİRİŞ

 

Dünya Savaşlarının meydana getirdiği yıkımı gören ve benzeri durumların yeniden yaşanmaması için evrensel nitelikte kurulan Birlemiş Milletler’in amacı, uluslarası barış ve güvenliğin korunmasıdır. Kendisine verilen önemle birlikte Güvenlik Konseyi, BM içinde önemli yetkileri bulunmaktadır. Bu durumun neticesinde Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararların uluslararası sistemde önemi farklı bir yerdedir. BM’nin kurulması ile birlikte dünyada siyasi, ekonomik ve hukuki bağlamda değişimler meydana gelmiştir. Bu değişimler, uluslararası düzeydeki süjeler arasındaki ilişkilerin farklılaşmasına sebebiyet vermiştir. Bu farklılaşmanın sonucunda da uluslararası barış ve güvenliği tehidi altına alan olgular da değişiklik göstermeye başlaması ile birlikte Güvenlik Konseyi, süreç içinde genel yükümlülükleri öngörmüş, uyuşmazlıkta sorumlu tarafları belirlemiş, bağımsız mahkemeler kurarak toplumlar lehine kararlar almaya başlamıştır.

Güvenlik Konseyi’nin uluslararası barış ve güvenliği koruma anlamında kendi kurallarını belirleyen bir organ konumundadır. Ancak bu duruma ilişkin farklı görüşler bulunmaktadır. Güvenlik Konseyi’nin kendi kararlarını kendisi alması ne kadar etkindir ve bu durumun sonucunda genel itibariyle uluslararası hukuktan muaf olup olmadığı tartışmalıdır. Bu tartışmalar bakımından Güvenlik Konseyi’nin hukukla ilişkisi önem taşır. Uluslararası düzeyde hukukun önemli bir yeri olmuştur. Zaman içinde uluslararası hukukta meydana gelen değişimlerle birlikte devlet merkezli yapısından birey merkezli bir yapıya evrilmesi durumunda uluslararası barış ve güvenlikle adalet ve uluslararası hukuk bağlamında gelişen bir bağ ortaya çıkmıştır.

I.      BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ
1.     Genel İtibariyle Birleşmiş Milletler Örgütü

 

Güvenlik Konseyi, kurulduğu günden bu yana BM Örgütü’nün en önemli organı olma statüsünü korumaktadır. Güvenlik Konseyi’nin önemi, BM’nin temel amacı olan uluslararası barış ve güvenliği sağlama fırsatına sahip ana organ olmasından kaynaklanmaktadır. Modern uluslararası sistemin tarihini incelediğimizde karşılaştığımız ilk olgu, ulus devletlerin ortaya çıkışıdır. Ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla, BM gibi uluslararası kuruluşların ortaya çıkmasının önkoşulu da yerine getirildi[1].

Ayrıca ulus devletler, uluslararası sosyal organizasyonun en güçlü ve en mükemmel örneği olarak uluslararası sistemin ana aktörleri olmaya devam etmektedir. Ulus devletlerin özellikleri de BM yapısını büyük ölçüde etkiledi. Ulus-devletlerin doğuşundaki ilk adım, Avrupa’da aktif olan yönetici merkezlerin gücünün azalması ve feodal yapıların çökmesi ve bunun sonucunda merkezi krallıkların kazanılmasıdır[2].

1648’de imzalanan ve sonraki dönemin adını taşıyan Vestfalya Antlaşması; merkezi devletlerin bağımsızlığının somut bir göstergesidir. Öte yandan, merkezi devletlerdeki siyasi ve ekonomik gelişmeler sonucunda sınırlar içinde homojen bir toplum olma fikrinin güçlenmesi ile ulus devletler ortaya çıkmıştır. Ulus devletlerin büyük önem atfettiği egemenlik ve bağımsızlık kavramları, zaman içinde birtakım değişikliklere uğramasına rağmen, BM ilkelerini temelden etkilemiştir. İlk dönemlerde mutlak egemenlik anlayışı nedeniyle devletler arası ilişkiler en alt düzeydeyken; özellikle ekonomik alanda artan işbirliği ihtiyacı, devletler arası ilişkilerin yürütülmesi için bir mekanizma arayışını başlatmıştır. Bu durum uluslararası kuruluşların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır[3].

Günümüzde en önemli uluslararası kuruluş olan BM, bu sürecin sonucunda ortaya çıkan küresel düzeyde iddialı ikinci organizasyondur. BM’nin kurulmasına yol açan süreci etkileyen bir diğer faktörün güç kullanma perspektifindeki değişiklikler olduğu söylenebilir. Özellikle hem BM’nin hem de Milletler Cemiyeti’nin (MH) Dünya Savaşları sonucunda ortaya çıktığı düşünüldüğünde, güç kullanımına ilişkin gelişmelerin önemi ortadadır. BM’den önceki dönemde güç kullanımı, devletlerin uluslararası ilişkilerde kullanacağı bir yol olarak görülüyordu. Bu dönemde yaşanan teknolojik gelişmeler neticesinde daha da yıkıcı hale gelen savaşı sınırlandırmak için girişimlerde bulunulsa da, güç kullanımının tamamen yasaklanması gündeme gelmedi. Bu girişimlerden biri olan 1899-1907 La Haye Konferansları sonucunda, ancak savaşı düzenlemek ve olumsuz sonuçlarını azaltmak için önlemler almak mümkün oldu[4].

BM’nin kuruluşunun temel amacı, yukarıda belirtildiği gibi uluslararası barış ve güvenliğin korunmasıdır. Bu kuruluş amacına ek olarak, BM Antlaşması’nın 1. maddesi örgütün amaçlarını düzenlemektedir. Bu hedefler şu şekilde özetlenebilir: uluslararası barış ve güvenliği korumak, uluslar arasında dostane ilişkiler geliştirmek, ekonomik ve sosyal kalkınmayı sağlamak ve insan haklarına saygıyı artırarak uluslararası işbirliğini sağlamak, uluslararası sorunların çözüldüğü bir merkez olmaktır[5].

2.     Güvenlik Konseyi’nin Birleşmiş Milletler’de Önemi ve Yeri

 

Güvenlik Konseyi, Genel Kurul ile birlikte nitelikleri itibariyle BM’nin en önemli iki organından biridir. BM’nin en önemli kuruluş amacı olan uluslararası barış ve güvenliğin korunması misyonunun birincil sorumluluğu Güvenlik Konseyi’ne verilmiştir. Bu hüküm, Güvenlik Konseyi’ni, bu tür özel ve farklı sorumlulukları olmayan Konseyi’nden ayırmaktadır. Örgüt içindeki bu önemli rol nedeniyle, Güvenlik Konseyi hem BM’de hem de uluslararası sistemde merkezi bir konuma ve anahtar role sahiptir[6].

BM’nin ana organları arasında, Güvenlik Konseyi hem güç hem de bağlayıcılık açısından ayrıcalıklıdır. Güvenlik Konseyi, öncelikli sorumluluğu doğrultusunda her zaman uluslararası barış ve güvenlik konularına öncelik vermiştir. Her şeyden önce Güvenlik Konseyi, BM’nin oluşturduğu ortak güvenlik sisteminin merkezindeki organdır. BM ortak güvenlik sisteminin kurulmasındaki temel amaç savaşa yol açan sorunlara tek bir merkezden bakmak ve son tahlilde tüm uluslar arasında işbirliğini sağlamaktır[7].

Bu doğrultuda adaletsizliğe uğrayan devletin tüm üyeler tarafından korunması ve haksızlığı işleyen devletin tüm üyeler tarafından cezalandırılacağı öngörülmüştür. Ortak bir güvenlik sisteminin kurulmasının altında yatan neden, tüm devletlerin ortak paydası olan güvenlik ihtiyacıdır. Ortak bir güvenlik sistemi kurma fikri ilk olarak bu ihtiyacı karşılamak için 1. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya atılmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için kurulan ilk organizasyon olan MC başarısız olmasına rağmen, bu fikir daha sonra ölmedi ve BM sisteminin temelinde yerini aldı[8].

“Uluslararası barış ve güvenlik” kavramının içeriği de zaman içinde değişen uluslararası koşullarla birlikte değişmiştir. BM kurulduğunda, o dönemde uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden konular dikkate alınarak düzenlemeler yapıldı. Bununla birlikte, o zamandan beri, çoğu uluslararası anlaşmazlığın doğası artık tanımlanamıyor. Bu durumun temel nedenlerinden ikisi, uluslararası arenada insan haklarına verilen önemin artması ve teknolojiye paralel gelişen silah endüstrisi ile çatışma ve savaşların etki alanının genişlemesidir[9].

3.     Diğer Organlarla İlişkisi

 

BM’nin önemli organlarından biri olan Güvenlik Konseyi, hemen hemen tüm organlarla temas halindedir. Tüm bu organlar arasında, Konseyin görev ve yetkileri ile yakından ilgili oldukları için Genel Kurul ve UAD ile ilişkisi önemlidir. Bu ilişkiler, Güvenlik Konseyi’nin değişen yapı ve kararları nedeniyle zaman ilerledikçe farklılaştı ve karmaşıklaştı[10].

BM, bu yaklaşımları harmanlayarak her devletin kabul edebileceği şekilde oluşturulmaya çalışıldı. Konferans öncesi bu toplantılarda büyük devletler, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasından birincil sorumlu olan Güvenlik Konseyi’ni, etkili olacakları organ olarak kurmuşlardır. Bu nedenle San Francisco Konferansı’nda Konseyin yetki ve sorumluluklarında değişiklik yapmak mümkün olmadı. Güvenlik Konseyi’nden farklı olarak, Genel Kurul’un siyasi rolünü artırmak için görev ve yetkilerinde önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerde küçük devletlerin Genel Kurul’u güçlendirerek uluslararası siyasette söz sahibi olma istekliliği büyük etkiye sahiptir. Örneğin, veto yetkisini kabul etmek için küçük devletler, Güvenlik Konseyi’nin gündeminde olmadığı sürece, Genel Kurul’a güvenlik dahil tüm konuları görüşme ve bu konularda tavsiyelerde bulunma yetkisi verilmesi şartını ortaya koymuşlardır[11].

Genel Kurul’un artan yetkilerine rağmen, büyük devletler güçlerini ve ayrıcalıklarını Konsey içinde korudular. Aynı şekilde Konsey’de gerekli fikir birliğine varıldığı durumlarda da Güvenlik Konseyi ile Genel Kurul arasındaki ilişkinin büyük devletlerin öngördüğü temel yapısından tamamen farklı bir durum olduğu söylenemez. Tüm bu uzun toplantı ve konferansların sonunda BM Şartı sonuçlandırılmış ve üyelerin onayı ile BM teşkilatı kurulmuştur. Kurucu devletler tarafından imzalanan BM Şartına göre, Genel Kurul, örgütün faaliyet alanı içindeki her konuyu ve soruyu tartışabilir, üyelere veya Güvenlik Konseyi’ne veya her ikisine tavsiyelerde bulunabilir ve Konsey veya üye devletler veya üyeler tartışabilir ve önerilerde bulunabilir hükümet dışı devletler tarafından gündeme getirilen herhangi bir soru hakkında. SSCB, Genel Kurul’a tanınan bu geniş yetkilere başlangıçta karşı çıksa da, ABD ve küçük devletlerin hakimiyetiyle bir adım geri atmak zorunda kaldı[12].

Güvenlik Konseyi, Soğuk Savaş’tan sonra uluslararası barış ve güvenliği sağlama alanında kendisini büyük ölçüde geliştirdi. Bununla birlikte, Güvenlik Konseyi’nin son yıllarda yaşanan insani krizler karşısında etkisiz kalması, özellikle Suriye krizi sonrasında Genel Kurul’un etkinliğinin artırılması ve “Barış İçin Birlik” kararının uygulanabilirliği gibi tartışmaları beraberinde getirmiştir[13].

UAD’nin uyuşmazlıkları çözen kararları sadece taraflar için bağlayıcı olmakla birlikte uluslararası hukukun önemli yardımcı kaynaklarından biridir. Diğer ana makam, talepleri üzerine BM organlarına danışma görüşleri verme yetkisidir. Şüphesiz Mahkeme, kuruluşundan bu yana yetkilerini kullanırken uluslararası hukukun gelişmesine ve uygulanmasına katkıda bulunmuştur. İlk yirmi yılda uluslararası arenada önemli bir rol oynadı ve bu süre zarfında az sayıda davayı düzenli olarak ele aldı. Mahkeme’nin 60’lı ve 70’li yıllarda özellikle siyasi konularda aldığı kararların şüphe ve güvensizliğe yol açtığı görülse de, devletler ihtilaflarını daha az mahkemeye götürdüler ancak bu durum zamanla değişti. Bugün Mahkeme’nin iş yükü oldukça fazladır. UAD’ın BM bünyesindeki organlar arasındaki konumu, uluslararası hukukun organizasyon içindeki ve hatta uluslararası sistemdeki yeri açısından büyük önem taşımaktadır. Diğer bir deyişle, UAD’ın organizasyondaki etkinliği BM’nin uluslararası arenadaki itibarını güçlendirirken, uluslararası hukuka da önemli katkılar sağlamaktadır[14].

Soğuk Savaş sonrasında Güvenlik Konseyi’nin etkinliğinin artmasıyla birlikte Mahkeme ile güç çatışmaları kaçınılmaz hale geldi. Konsey, yasal olmayan prosedürler yoluyla yasal sonuçları olan kararlar alır. Ayrıca BM Şartında, Konseyin yetkisine ilişkin herhangi bir fren-denge sistemi öngörülmemektedir. Soğuk Savaş döneminde veto’nun bu açıdan kısıtlayıcı bir işlevi olduğu söylenebilirse de, bu durum Soğuk Savaş’tan sonra büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Yetki çatışmalarının bir başka nedeni de Konsey’in bazı yargı yetkilerine sahip olmasıdır. Uyuşmazlıkların barışçıl çözümünde esasa ilişkin önerilerde bulunma yetkisi, zaman zaman yargı organı olan UAD’nin uyuşmazlık çözüm yetkileri ile çatışabilir[15].

Güvenlik Konseyi’nin kararları hukuki yorumlardan ziyade siyasi gerekliliklere dayansa da bu durum, siyasi organların aldığı kararların altında yatan hukuki tespitlerin incelenmesine engel olmamaktadır. Böyle bir teftiş yapmak, BM Şartında UAD’a dayatılan uluslararası hukuka uygun olarak karar alma görevine de uygun görünmektedir. UAD, Konsey kararlarını incelerken, yarattığı hukuki sonuçlardan bağımsız olarak, durumu yasal olarak yeniden incelemek ve kendi kararlarını vermek zorundadır. Bunu yaparken somut durumu incelemek çoğu zaman kaçınılmaz olacaktır[16].

II.   GÜVENLİK KONSEYİNCE ALINAN KARARLARIN NİTELİĞİ VE DENETİMİ
1.     Güvenlik Konseyi’nin Yetkisi

Yukarıda genel hatlarıyla incelenen Konsey’in önemi ve yetkilerinin genişliği düşünüldüğünde, bu kadar geniş bir siyasi ve hukuki etkiye sahip olan Konsey’in bağlayıcı kararlarının olabileceği sorusu doğaldır. Yargı denetimine tabi olması doğaldır. Nitekim bu soru doktrinde zaman zaman gündeme getirilmiş ve tartışılmıştır. Bu başlık çerçevesinde incelenecek olan Güvenlik Konseyi’nin karar alma yetkisinin genişletilmesi, bu yetkinin yasal sınırları ve Güvenlik Konseyi’nin hukukla ilişkisi, yargı denetimi konusu ile yakından ilgilidir[17].

1.1. Güvenlik Konseyinin Yetkilerinin Genişletilmesi

 

BM bünyesindeki sistemde kuvvetler ayrılığı, yani ulusal sistemdekine benzer yasama, yürütme ve yargı işlevlerini üstlenen ayrı organlar yoktur. Yani organların belli bir işlevi yerine getirmesi diye bir şey yoktur. Böyle bir kararlılığın olmaması, Birleşmiş Milletler içinde olabildiğince güçlü konumlandırılmaya çalışılan Konsey’in yetkilerinin aşırı genişlediği endişelerine yol açmıştır. İç hukuktaki kuvvetler ayrılığı sistemi ile fren ve denge sistemi BM’de tam olarak uygulanamasa da, yetkilerin tek bir organın elinde toplanması da tercih edilmez.

Kuruluş sürecinde bile Belçika, Hollanda ve Güney Amerika gibi devletler, Güvenlik Konseyi’nin gücünün bir tiran boyutuna ulaşmasından duydukları endişeyi dile getirdiler. Bu endişenin bir başka göstergesi de kuruluşun Genel Kurul’a Konsey kararları hakkında karar alma yetkisi verme önerisidir. Küçük devletler, Güvenlik Konseyi’ne karşı daha demokratik Genel Kurul’a yetki vermek istemişlerdir.

Soğuk Savaş döneminde Konsey’in felç olması bu endişeleri bir süre hafifletse de Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Konsey’in etkinliğinin artması, Konsey’in yetkilerinin genişliği üzerinde tartışmalara yol açtı.

Bu süre zarfında Konsey tarafından alınan herhangi bir devlet veya konuyu hedef almadan devletlere yükümlülükler getiren yasal kararlar ve bir durum veya eylemin meşruiyetini veya geçerliliğini belirleyen adli benzeri kararlar bu durumun kanıtıdır. Bunlara ek olarak, Güvenlik Konseyi bireyleri hedef alan kararlar almaya başladı. BM’nin kapsamlı ekonomik yaptırımlarının sivil toplumu ve zamanla ihlal eden hükümetleri etkilediği gözlemlenerek farklı yollar aranmıştır. Sadece uluslararası barış ve güvenliğin korunması değil, aynı zamanda kırılan barışın yeniden tesis edilmesi de hedefleniyor. Uluslararası ceza mahkemelerinin amacı, devletler arasındaki bir anlaşmazlığı çözmek değil, barışı koruma durumundan sorumlu kişileri belirleyip cezalandırarak devlet içinde veya devletler arasında barışın tesisini kolaylaştırmaktır.

1.2. Sınırları

 

BM’nin kuruluşundan itibaren Güvenlik Konseyi’nin uluslararası barış ve güvenlikle ilgili birincil sorumluluğu üstlendiği için, Konsey’e bu sorumluluğu yerine getirirken kullanabileceği oldukça geniş yetkiler de verilmiştir. Yukarıda ayrıntılı olarak tartışıldığı gibi, Güvenlik Konseyi de bu yetkilerin kapsamını belirlemede çok geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Öte yandan 1945’ten 90’lara kadar uluslararası barış ve güvenliği koruma sorumluluğunun içeriği de değişti. Artan ve çeşitlenen tehditler karşısında, yetkilerini rahatça kullanmaya yeni başlayan ve uluslararası sistemde uzun süreli etkisizliğini telafi etmek isteyen Güvenlik Konseyi, yetki alanını genişletmeye yöneldi. Bu yeni durum, uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülmesinde ilerleme kaydetmiş olsa da, olumsuz etkileri de olmuştur[18].

Yasal sınırlarla bağlantılı olarak doktrinde “işlevsel zorunluluk” kavramına dayalı bir görüş de vardır. Buna göre, her uluslararası kuruluş bir işlevi yerine getirmek üzere kurulmuştur ve bu işlev, o örgütün yetkileri açısından bir sınırdır. İşlevsel gereklilik görüşüne göre, uluslararası bir organın yetkilerinin tek sınırı işlevdir ve yetkiler ne kadar geniş olursa olsun, bu sınır içinde kaldıkları sürece sorun yoktur. İşlevsellik, açıklayıcı potansiyeline rağmen normatif boyutu açıklayamaz. Kabul edilebilir eylemi neyin temsil ettiğinin belirlenmesinde de yararlı değildir. Bunun nedeni, işlevin sınırının normatif bulgulara değil, siyasi hedeflere bağlı olmasıdır. Diğer bir deyişle, işlevsel zorunluluk çerçevesinde gerekli olduğu iddia edilen herhangi bir siyasi eylemi meşrulaştırmak mümkündür[19].

Yasal sınırların varlığı, bu çalışmanın ana konusu olan adli incelemeyle de yakından ilgilidir. Konseyin yetkilerinin yasal sınırları varsa, bu sınırlar aşılsa, yani karar ultra vires olsun ya da bu sınır aşılırsa, bu kararın uygulanıp uygulanmayacağı “Yargı denetimi mümkün müdür?” soruyla bağlantılıdır. Bundan önce, doktrinde Konsey’in yetkilerinin yasal sınırları olduğu iddia edilen kavramları yakından incelemek gerekir[20]. Bu bakımdan konsey için açıkça belirlenen tek sınır, BM Şartı’nın 24 / 2’si. Makalede düzenlenmiştir. Bu hükme göre Konsey, BM amaç ve ilkelerine uygun hareket etmekle yükümlüdür. Bu hüküm, Konseyin yetkilerinin yasal sınırlarına ilişkin diğer görüşlerle bağlantılıdır[21].

2.     Güvenlik Konseyiyle Hukuk Arasındaki İlişki

 

Uluslararası hukukta, kuralları oluşturan daha yüksek bir otorite yoktur ve kurallar uluslararası hukuk kişileri, özellikle de devletler tarafından belirlenir. Bu kuralların bağlayıcılığı, devletlerin yani bu niteliği kendilerine tanıyan kuralların öznelerinden kaynaklanmaktadır. Diğer bir deyişle, bireyler iç hukukta tabi olacakları kuralları belirleyemezken, devletler uluslararası hukukta bu imkana sahiptir. Uluslararası hukuk açısından, hem kural koyucu hem de kuralın muhatabı olabilecek devletler, öznel çıkarları olan ve uluslararası düzeyde bu çıkarlar doğrultusunda hareket eden varlıklardır[22].

Güvenlik Konseyi, devletler hakkında bağlayıcı kararlar alabilen bir siyasi yapı olarak tanımlansa da hukukla yakından ilgilidir. Güvenlik Konseyi’nin takdir yetkisinin 39. madde çerçevesinde yüzeysel olarak incelenmesi bize bu gücün kanunla düzenlenmeyen bir alanla, yani siyasi alanla ilgili olduğunu düşündürse de bu görüş yanlış olacaktır. Çünkü kanunla düzenlenmemiş alanlar bulunsa da, Konseyin yargı yetkisi bu kapsamda değildir. Ek olarak, çok sınırlı bir politika alanı dışında kalan tüm uluslararası konular, hukukla uzak veya yakın bir bağlantıya sahiptir. Dahası, ister yasal ister siyasi olsun, Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği tehdit ediyorsa, çatışmayı çözmekle yükümlüdür[23].

Uluslararası hukukta yetki paylaşımında ilgili görevleri en etkin şekilde yerine getirebilecek yetkinin verilmesine özen gösterilir. Bu doğrultuda Güvenlik Konseyi, kararının niteliği ne olursa olsun, uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülmesine ilişkin birçok işlevi de yerine getirir. Yukarıda belirtilen amaç çerçevesinde kaldığı sürece yargı veya yasama organından farklı bir organ olması, yargı veya yasama benzeri kararlar almasına engel teşkil etmez[24].

Yine de bu durumların varlığı, hukukun üstünlüğünü uluslararası siyaset ve doğal olarak Güvenlik Konseyi açısından tamamen dışlamadı, sadece iç hukuktaki versiyonundan farklı özelliklere sahip olmasına neden oldu. Uluslararası hukukta hukukun üstünlüğü ilkesi temelde iç hukuktaki ilkeye benzemekle birlikte, birçok açıdan farklılık göstermektedir. Bu farklılıkların nedeni her iki siparişte de farklı ihtiyaçlara cevap verme zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. İç hukukun amacı, devletin egemenliğini kanunla bireylerin lehine sınırlandırmaktır. Uluslararası düzende uluslararası hukuk, yüksek otoritenin yokluğundan kaynaklanan anarşi devletinin yarattığı sorunlara çözüm bulmayı amaçlamaktadır[25].

Hukukun üstünlüğünün Konsey için geçerli olduğunu savunan görüşlere göre, Güvenlik Konseyi’nin kanunu dikkate almadan karar verebileceği iddiasının hiçbir argümanı yoktur. Her şeyden önce BM Şartı, Güvenlik Konseyi’nin sahip olduğu yetkileri tanıyan yasal bir metindir. BM Şartı teknik olarak Konseye uluslararası hukuku yorumlama ve uygulama yetkisi vermemesine rağmen, uluslararası hukukun önemli bir ihlali durumunda Konsey, BM Şartını yorumlayarak ihlalin varlığına karar verir. Ayrıca bu görüşlere göre BM, uluslararası bir hukuk konusu olmasının doğal bir sonucu olarak, tüm uluslararası hukuk konuları gibi uluslararası hukuk kurallarına bağlı olacaktır[26].

2.1. Güvenlik Konseyi Kararlarının Yargısal Denetimi

 

Adli İnceleme ”en basit şekilde bir yargı organı tarafından gerçekleştirilen denetim olarak tanımlanabilir. Daha çok iç hukukta karşımıza çıkan bir kavram olduğu için hukuk sözlüklerinin tanımları da çoğunlukla bu çerçevede yer almaktadır. İç hukukta yargı denetimi yürütülmesinin ve bazı ülkelerde yasama işlemlerinin yargı denetimine tabi olduğu süreçtir. Bu tanımdan hareketle uluslararası hukuk bağlamında yargı denetimi, çeşitli yetkilere sahip uluslararası yapıların davalarının mahkemeler tarafından denetlenmesi olabilir[27].

Hukukun üstünlüğü ve adalet kavramlarının BM’nin kuruluş döneminde Güvenlik Konseyi tarafından dikkate alınması gereken ilkeler olmasını sağlamak için çaba gösterilmiş olmakla birlikte, hukukun üstünlüğü BM Şartına dahil edilmemiştir. Bunun nedeni II. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyaya hakim olan uluslararası kuruluşların yanlış bir şey yapamayacağı görüşüdür. Bu nedenle uluslararası kuruluşların denetimi ya hiç gündeme gelmedi ya da olsa bile uzun süre tartışılmadı. Son zamanlarda uluslararası örgütlerin de insanlar tarafından yaratıldığı ve hata yapabilecekleri görüşü yaygınlaştı. Bu durum uluslararası kuruluşların temel hak ve özgürlükler açısından başarısızlığı ile somutlaşınca uluslararası mahkemeler uluslararası kuruluşların yetkilerinin sınırsız olmadığına karar vermeye başladı[28].

Ancak uluslararası kuruluşların eylem alanı daralmaya başlamış ve kararları üzerinde yargı denetiminin mümkün olduğu görüşü hakim olmaya başlamıştır. Güvenlik Konseyi, BM’nin organı olduğu için BM’den ayrı ve bağımsız bir tüzel kişiliğe sahip değildir. Bu nedenle, Konsey tarafından yapılan işlemler ve eylemler açısından BM ele alınacaktır. Bu nedenle BM, Güvenlik Konseyi’nin uluslararası hukuka uygun hareket etmesini endişelendirir. Yani insan haklarını ihlal eden bir Güvenlik Konseyi kararından BM sorumlu olacaktır. Dolayısıyla BM’nin imtiyazlı organı olan Güvenlik Konseyi kararlarının yargı denetimi de çok önemlidir[29].

Uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehditler bazen uluslararası hukukun ihlali olarak görülse de, bu iki kavram her zaman kesişmiyor. Konsey, uluslararası barış ve güvenliği tehdit etmediği sürece uluslararası hukuk veya BM Şartı ihlallerine yanıt vermek zorunda değildir. Yukarıdaki başlıklarda da belirtildiği gibi, bazı yorumcular, Konsey’in bu konudaki takdir yetkisini o kadar geniş yorumlamaktadır ki, Konseyin hukukun üstünde davrandığını iddia etmektedirler[30].

Birleşmiş Milletler Şartı’nın lafzi yorumundan hareketle, insani hukuk ve insan hakları dahil tüm uluslararası hukuk kurallarının uluslararası barış ve güvenliği korumak için feda edilebileceği şeklinde yorumlanabilir. Ancak, kararları tüm uluslararası toplumu ilgilendiren BM gibi bir kuruluşun kuruluş anlaşmasını yorumlarken, amacı ve uygulamaları da dikkate alınmalıdır. Sonuç olarak, BM Şartı’nda yer alan hedefler aşağıdaki uygulamalarla gelişti ve daha somut hale geldi. Günümüzde güvenlik ve barış kavramları insan hakları, adalet ile birlikte insancıl hukuk ve uluslararası hukuk temelinde değerlendirilmektedir[31].

Yargı denetimi fikrini benimseyen yazarlar, kurulabilecek denetim mekanizması konusunda da görüş sahibidirler. Bu görüşlerin bazılarına göre uluslararası hukukta adli inceleme, tıpkı iç hukuktaki örneklerde olduğu gibi, açıkça düzenlenmeksizin zaman içinde pratikle ortaya çıkabilmektedir. BM Şartında ne Konsey kararlarının yargı denetimine izin veren açık bir hüküm ne de yasaklayan bir hüküm vardır. Sonuç olarak, anayasal kontrol bazı ülkelerin iç hukukunda açıkça yasaklanmadığı için bu denetimi hâkimler gerçekleştirmektedir[32].

Bununla birlikte, BM Şartı’nı devletin işlevleriyle karşılaştırıldığında bir anayasa gibi değerlendirmenin yanıltıcı olacağı unutulmamalıdır. Çünkü BM Şartı, uluslararası düzenin çerçeve kurallarını belirleyen üstün bir norm olma niyetinde değil. BM Şartı güç kullanma yetkisini yalnızca tek bir merkezde topladı, BM’de diğer yetkileri toplamak mümkün değildir. Ayrıca, Mahkemenin henüz benimsediği ve uyguladığı bir adli inceleme modeli yoktur. Doktrinde, özellikle Marbury tarzı yargı incelemesi ile karşılaştırmalarla benzerlik yapılmaya çalışılır. Ancak yerel hukuk sistemlerinden ve diğer uluslararası mahkemelerden ilham alınarak başka seçenekler de oluşturulabilir[33].

3.     Güvenlik Konseyi Kararlarının Yargısal Denetimine Yönelik Görüşler

 

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, yargı incelemesi, danışma görüşünü veya anlaşmazlık çözme yetkisini kullanırken Mahkeme tarafından yapılabilir. Erika De Wet, Güvenlik Konseyi kararlarının yargısal incelemesinin Mahkeme’nin danışma yetkisi kapsamında öngörülebilecek bir mekanizma ile mümkün olabileceğini düşünüyor[34].

Bazı yazarlar, Mahkemenin yargı işlevi bağlamında adli kontrol gerçekleştirebileceğini savunsa da, etkililik ve diğer organlarla işbirliği ilkelerinin bu otorite ile uyumlu olup olmadığı veya bu işlevin zorunlu olarak adli incelemeyi içerip içermediği gibi konulardaki tartışmalar henüz doktrinde çözülmüştür. BM Şartı’nın 12. Maddesi, Genel Kurul’un Güvenlik Konseyi’nin gündeminde olan bir konuda karar alamayacağını düzenler. De Wet’e göre bu sınırlama, karar alma ile ilgili olduğu için konunun Genel Kurul’da kararsız görüşülmesini içermiyor. Bu durumda, Genel Kurul’un, Güvenlik Konseyi’nin gündeminde olan bir konuda tavsiye kararı veya müzakere yetkisi dahilinde olup olmadığı hususunda danışma görüşü isteyip isteyemeyeceğinin belirlenmesi gerekir. İlk durumda, Genel Kurul’un bir konu hakkında Konsey’e danışma görüşü talep etmesi mümkün görünmemektedir[35].

Mark Angehr ayrıca yargı incelemesinin danışma görüşü ile yapılabileceğini düşünüyor. Angehr ayrıca, Mahkeme’nin bu yetkiyi kullanırken siyasi organlar tarafından sağlanan bilgilere ek olarak araştırma yaparak ve bilgi toplayarak bir karar vermesi gerektiğini savunuyor. Mahkemenin Güvenlik Konseyi veya Genel Kurul kararlarını başlangıçta tavsiye niteliğinde bir görüş verirken yeniden değerlendirmesi, aralarında bir çatışmaya yol açacak olsa da; Uzun vadede, Mahkeme kararları olması gerektiği gibi siyasi organlardan bağımsız olarak alırsa, BM arası ilişkilerin güçlenmesine ve uluslararası arenada BM’nin daha etkin olmasına katkı sağlayacaktır. Aksine durum, yani Mahkemenin siyasi organlarla çatışmamak için bağımsız bir karar vermemesi, BM içinde çatışmayı önleyerek organlar arasında uyumu sağlıyor gibi görünmektedir, ancak aslında Mahkeme, bir yargı organı olarak görülmektedir. önce kanunu dikkate almaz ve gelecekte izolasyonuna ve etkisizliğine neden olabilir[36].

Öte yandan Hitoshi Nasu, adli inceleme yönteminden ziyade esas alınacak bir kriter önerdi. Nasu, Avustralya Göçmenlik Yasası ile ilgili tartışmalardan ve gelişmelerden esinlenen bu kriteri “Yargı hatası” olarak adlandırıyor. Bu kritere uygun olarak, bir konuda bağlayıcı karar alabilmek için Güvenlik Konseyi’nin yetkili olması ve yetkilendirilebilmesi için bazı sınırlar içinde karar almış olması gerekmektedir. Buna göre, bir kararda “Yetkisizlik” ten kaçınmak için, kararı alan organın yetkileri dahilinde ve uygun amaçları doğrultusunda hareket etmiş olması, yetki ile ilgili uygunluk gibi hususların, Makulluk, rasyonellik, kararda dikkate alınmış ve usul adaleti sağlanmıştır. Bu bağlamda, bu şartlara uymayan, yani “yetki yetersizliği” olan bir Konsey kararı reddedilmeli ve devletler bu karara bağlı kalmamalıdır[37].

Yargısal incelemenin hangi yöntemle yapılacağı veya seçilecek kriterler dışında, kararın hukuka aykırı olduğu sonucuna varılırsa karara ne olacağı konusunda yazarların görüşleri değişir. İç hukuktaki adli incelemeden farklı olarak, Mahkemeye veya başka herhangi bir yargı organına açıkça verilen bir Konsey kararını geçersiz kılma yetkisine sahip değildir. Buna rağmen, Mahkeme veya başka bir yargı organı, bir uyuşmazlık çözümünde veya istişare görüşünde Konsey kararını inceler ve kararın, onu alan organın yetkisini aştığına veya hukuka uygun olmadığına karar verirse, bu durum geçerli olacaktır[38].

Mahkeme tavsiye niteliğinde bir görüş verir ve bir kararın geçersiz olduğuna karar verirse, bu görüş bağlayıcı olmayacaktır. Uyuşmazlık çözüm mercii kullanılarak verilecek hükümsüzlük kararı sadece taraflar için bağlayıcı olacaktır. Öte yandan hükümsüzlük yerine iptal olacağı söyleniyorsa kararı kimin iptal edeceğinin tespiti gerekmektedir. Yasal sonuçlarına ek olarak, bir Güvenlik Konseyi kararını geçersiz kılmak, uluslararası arenada başka olumlu ve olumsuz sonuçlar doğuracaktır[39].

Bazı yazarlar, üyelerin kararları dikkate almamasının BM Ortak güvenlik sistemine zarar vereceği görüşündedir. Orakhelashvili, bu görüşün BM sistemini yanlış yorumladığını söylüyor. Bu sistemde devletler, BM Şartı uyarınca yetkilerini Konsey’e devretmişlerdir. Bu yetkiler üye devletlerin zaten sınırlı yetkileridir ve Konsey kararlarının denetlenmemesi, bu yetkilerin sınırları aşılırsa ne olacağı sorusunu cevapsız bırakmaktadır. Açıkça öngörülen bir denetim mekanizmasının yokluğunda, üye devletlerin kararlara tepkisi, Konsey yetkisinin sınırlarını aşan kararlara karşı uygulanacak tek yol gibi görünmektedir[40].

Üye devletlerin hukuka aykırı gördüğü kararları görmezden gelmenin yanı sıra başka bir olasılık daha olabilir. Mahkeme, bir Konsey kararının aşırı derecede önemli olduğuna karar verse bile, Konseyin bunu dikkate almaması ihtimali de vardır. Çünkü daha önce de bahsettiğimiz gibi bu iki organ arasında hiyerarşi yoktur. Georg Nolte’ye göre, bu çatışmanın BM sistemi içindeki dengeler açısından tehlikesi, Konsey kararlarının çözülmemiş yasallığı meselesinden daha büyüktür[41].

Son olarak, tüm bölümlerde vurgulandığı gibi, doktrinde Konsey kararlarının denetlenmesinin “BM Sistemi” nin hukuka uygunluğu üzerindeki genel etkisinin olumlu mu yoksa olumsuz mu olacağı konusunda bir görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bazı yazarlara göre, uluslararası barış ve güvenliği koruma ve yolsuzluk durumunda hızla yeniden tesis etme yetkisi olan Güvenlik Konseyi kararlarının hukuka uygunluğunun denetlenmesi bu amaç için olumsuz sonuçlar doğuracaktır[42].

SONUÇ

 

Birleşmiş Milletler örgütü, iki dünya savaşından geçmiş olan uluslararası toplum tarafından, bir dünya savaşının yeniden yaşanmaması arzusuyla kuruldu. Başka amaç ve ilkeleri olmasına rağmen kuruluş sebebi olan uluslararası barış ve güvenliği koruma amacı, BM’yi uluslararası sistemde çok önemli bir konuma yerleştirmektedir. BM içinde, Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasından sorumlu birincil organdır. Konsey, kendisine yüklenen bu sorumluluğun önemi ile orantılı olarak, uluslararası sistemde başka hiçbir organizasyon veya kuruluşta bulunmayan nitelikler ve yetkilerle donatılmıştır. Bunun amacı, Güvenlik Konseyi’nin uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden durumlar karşısında hızlı hareket etmesini sağlamaktır.

Tüm bu yetki ve nitelikler, Güvenlik Konseyi’ni BM organlarının en önemli organı haline getirmiştir. Bu özelliklerine rağmen, Soğuk Savaş koşullarında siyasi ortam uygun olmadığından Güvenlik Konseyi uzun yıllar beklenen performansı gerçekleştirememiştir. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Güvenlik Konseyi’nin çok sayıda ve farklı kararlar almaya başlaması, bu kararların yargı denetimine tabi olup olmayacağı sorusunu gündeme getirdi.

Güvenlik Konseyi kararlarının yargı denetimi konusu da BM’nin kurulması sırasında tartışma konusu olmuştur. BM’nin kuruluş döneminde Güvenlik Konseyi’nin aşırı yetkilerine ilişkin bazı endişeler dile getirilmiş, hatta yetkilerin sınırlandırılması için bazı önerilerde bulunulmuştur. Ancak bu dönemde hakim olan atmosfer, bu kaygı ve önerilerin ön plana çıkmasını engelledi. Bir dünya savaşı yeni çıktığı için devletler, uluslararası barış ve güvenliğin korunması amacına büyük önem verdikleri için, bu amacı gerçekleştirme yetkisine sahip oldukları BM organı Güvenlik Konseyi’ni kısıtlamak istemediler.

Bu dönemde galip gelen uluslararası kuruluşların hata yapmayacağı görüşünün de bu kısıtlama fikrine karşı çıkmada etkili olduğu söylenebilir. Bu nedenlerle, BM’nin ilk dönemlerinde doktrin ve uygulamada hakim olan görüş, uluslararası barış ve güvenliği korumak amacıyla kurulan Güvenlik Konseyi’nin yetkilerini bu amaç doğrultusunda kullanırken zaman zaman hukuka göre hareket edebileceği yönündedir. . Ancak, 1945’ten bu yana uluslararası düzende büyük değişiklikler oldu. Bir yandan devletler, uluslararası kuruluşlar ve bireyler önemli konular haline geldi, diğer yandan uluslararası hukuk ve hukukun üstünlüğü etkinliklerini artırdı.

Hukukun üstünlüğü kavramının uluslararası hukukta etkinliğinin artmasının etkisiyle bu kez Güvenlik Konseyi’nin uluslararası sistemdeki diğer tüm konular gibi hukuka uygun hareket etmesi gerektiği görüşü daha fazla desteklenmiştir. Güvenlik Konseyi’nin hukuka uygun hareket etmesi gerektiği görüşünün hakimiyeti, başka birçok soru ve tartışmayı da beraberinde getirdi: Güvenlik Konseyi kararının hukuka uygunluğunu kim inceleyecek? Güvenlik Konseyi’nin yetkilerinin yasal sınırları nelerdir? Güvenlik Konseyi yasal sınırlarını aşan bir karar alırsa ve tespit edilirse ne olur?

Doktrinde bu sorularla ilgili birçok farklı görüş vardır. Kanımca, uluslararası sistemde hukukun üstünlüğünün hakim olduğuna ve Güvenlik Konseyi’nin kanunlara bağlı olduğuna hiç şüphe yok. Güvenlik Konseyi’nin bu çerçevede BM Şartına ve jus cogense’e aykırı hareket edemeyeceği de açıktır. İnsan haklarına saygıyı geliştirme amacı BM Şartı’nda açıkça belirtildiğinden, insan hakları da bu çerçevede bir sınır olarak görülebilir.

KAYNAKÇA

 

AKSAR, Yusuf, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk I, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2013.

AKSAR, Yusuf, Evrensel Yargı Kuruluşları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2007.

AKKUTAY, Berat Lale, “Birleşmiş Milletler Andlaşması Çerçevesinde Ekonomik Yaptırımların Çerçevesinde Ekonomik Yaptırımların Niteliği ve Yargısal Denetimi”, TBB Dergisi (111), 2014, s. 411-446.

ARSAVA, A. Füsun,“BM Güvenlik Konseyi Kararlarının Ulus ve Uluslarüstü Mahkemeler Tarafından Hukuki Denetimi”, Global Strateji Enstitüsü Dergisi, 2005, s. 58-67.

ATEŞ, Davut, Uluslararası Örgütler, Dora Basım-Yayım Dağıtım, Bursa, 2014.

BOZKURT, Enver – KÜTÜKÇÜ, Mehmet Akif – POYRAZ, Yasin, Devletler Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2012.

BOZKURT, Enver Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı, Asil Yayın Dağıtım, Ankara, 2007.

CAŞİN, Mesut Hakkı, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları: Cilt II, Legal Yayıncılık, İstanbul, 2013.

ÇALIK, Tacettin, “Birleşmiş Milletler Organlarının İnsan Hakları ile İlişkisi”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Özel Sayı Cilt: 2, 2015, s.1091-1134.

DENK, Erdem, Birleşmiş Milletler Sistemi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2015.

GÜNDÜZ, Aslan, Milletlerarası Hukuk: Konu Anlatımı Temel Belgeler, Örnek Kararlar, Beta Yayınevi, 2009.

KESKİN ATA, Funda, Avrupa Birliği ve İnsan Hakları, Siyasal Kitabevi, 2013, Ankara.

PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi, Ankara, 2012.

SUR, Melda, Uluslararası Hukukun Esasları, Beta Yayınevi, İstanbul, 2014.

SÜZER, Elif, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarının Yargısal Denetimi, Ankara Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2019.

[1] ARSAVA, A. Füsun,“BM Güvenlik Konseyi Kararlarının Ulus ve Uluslarüstü Mahkemeler Tarafından Hukuki Denetimi”, Global Strateji Enstitüsü Dergisi, 2005, s. 58-67.

[2] BOZKURT, Enver – KÜTÜKÇÜ, Mehmet Akif – POYRAZ, Yasin, Devletler Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2012.

[3] KESKİN ATA, Funda, Avrupa Birliği ve İnsan Hakları, Siyasal Kitabevi, Ankara., 2013.

[4] KESKİN ATA, 2013.

[5] SÜZER, Elif, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarının Yargısal Denetimi, Ankara Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2019.

[6] SÜZER, 2019.

[7] PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi, Ankara, 2012.

[8] PAZARCI, 2012.

[9] DENK, Erdem, Birleşmiş Milletler Sistemi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2015.

[10] DENK, 2015.

[11] CAŞİN, Mesut Hakkı, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları: Cilt II, Legal Yayıncılık, İstanbul, 2013.

[12] CAŞİN, 2013.

[13] BOZKURT, Enver Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı, Asil Yayın Dağıtım, Ankara, 2007.

[14] BOZKURT, 2007.

[15] BOZKURT, 2007.

[16] BOZKURT, 2007.

[17] ÇALIK, Tacettin, Birleşmiş Milletler Organlarının İnsan Hakları ile İlişkisi, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Özel Sayı, C. 2, 2015, s. 1091-1134.

[18] GÜNDÜZ, Aslan, Milletlerarası Hukuk: Konu Anlatımı Temel Belgeler, Örnek Kararlar, Beta Yayınevi, 2009.

[19] GÜNDÜZ, 2009.

[20] ATEŞ, Davut, Uluslararası Örgütler, Dora Basım-Yayım Dağıtım, Bursa, 2014.

[21] ATEŞ, 2014.

[22] AKKUTAY, Berat Lale, “Birleşmiş Milletler Andlaşması Çerçevesinde Ekonomik Yaptırımların Çerçevesinde Ekonomik Yaptırımların Niteliği ve Yargısal Denetimi”, TBB Dergisi (111), 2014, s. 411-446.

[23] AKKUTAY, 2014.

[24] BOZKURT, 2007.

[25] BOZKURT, 2007.

[26] AKSAR, Yusuf, Evrensel Yargı Kuruluşları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2007.

[27] AKSAR, 2007.

[28] KESKİN ATA, 2013.

[29] KESKİN ATA, 2013.

[30] DENK, 2015.

[31] DENK, 2015.

[32] BOZKURT, 2007.

[33] SUR, Melda, Uluslararası Hukukun Esasları, Beta Yayınevi, İstanbul, 2014.

[34] SUR, 2014.

[35] ARSAVA, 2005.

[36] AKSAR, Yusuf, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk I, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2013.

[37] AKSAR, 2013.

[38] CAŞİN, 2013.

[39] CAŞİN, 2013.

[40] SÜZER, 2019.

[41] SÜZER, 2019.

[42] SUR, 2014.